‘’İnsan vaktinden önce dünyaya gelir.’’
İnsanın gelişiminde eksik olan, dünyaya geldiğinde kim olduğuna dair bir bilgisinin ve farkındalığının olmamasıdır. Ayna teorisi, insanın kendi benliğini tanımaya başlaması hakkında, Jacques Lacan tarafından son hali verilmiş bir teoridir. Buna göre ayna karşısında kendisini ilk defa gören bebek, annesinin kucağındayken kendi imgesi ile karşılaşır. Ve yanındaki kişinin kendisi olmadığını, ‘’öteki’’ olduğunu fark eder. Ötekinin ayırımının yapılmasıyla insanın kendisini ayrı bir benlik olarak tanımlama ve inşa serüveni resmen başlamış olur.
Ötekini tanımladıktan sonra, o kişinin bana nasıl davrandığına bakarak kendimizi tanımlaya devam ederiz. Benlik bilincini oluşturabilmemiz için ötekini ve onun bize nasıl davrandığını fark etmemiz gerekir. Schopenhauer, kendisini gözlemleyebilecek bir özne olmadan bir nesnenin var olamayacağını söyler. Kişinin algısı ötekinin kişisel düşünce ve deneyimi ile birlikte var olur. Dolayısıyla, benlik bilinci, ilişki halinde olduğumuz bir başkasının varlığına bağlıdır.
İnsanın kendini inşa süreci, son nefesine kadar devam eden bir süreçtir. İnsan bilincinin sürekli gelişimi kendini tanımlama refleksi ve sorgulamalarla birlikte devam eder.
Kendimizi neden tanımak istiyoruz?
İyileşmek, aynı zamanda güvende hissetmek demektir. İnsan, ‘iyi’ ve ‘kötü’ diye adlandırabileceğimiz özelliklerin tümünü kendi yapısında taşıyan bir varlıktır. Bu özelliklerimizi ne kadar çok fark eder ve bilinçlendirebilirsek kendimizi o derece iyi tanımış oluyoruz. Benliği geniş bir alan gibi düşünün, o alana ne kadar çok hâkim olursak ve tanırsak, kendimizi o alanda dolaşırken daha güvende hissederiz. Kendimizi tanımlamak için yetişkin olduğumuzda da bir diğerine ihtiyaç duymaya devam ediyoruz. İlişkide olduğumuz öteki, bizler yaş aldıkça, kendimizi tanımamız için bir ayna olarak, bize yardımcı olmaya devam ediyor.
Fakat burada karşımıza kendimizle ilgili bir engel çıkar. Bu engel, kurduğumuz ilişkilerde benliğimizin kabul etmediğimiz parçalarını ötekine atfetme eğiliminde olduğumuz gerçeğidir. Buna göre öteki ‘’kötü’’ ve ben mümkün olduğunca ‘’iyi’’ olanımdır. Bu durum bizi ilişkide olduğumuz kişiyi düşünmeye iter, ilişkide olduğumuz kişilerin eksikliklerine odaklanmak dikkatimizin içeriye değil dışarıya yönelmesi anlamına gelir.
Burada Carl Gustav Jung’un şu sözünü anımsayalım.
İçe bakan uyanır, dışa bakan rüya görür.
Etrafımızdaki insanlarda bu kadar sorun varken içe bakmak da ne demek şimdi? Bunu nasıl yapacağız? Erken çocukluktan itibaren algılamaya başladığımız öteki, bilincimizi kullanabilme yetimiz devreye girdikten sonra bize ayna olmaya başlıyordu. Evet, insan ilişki ile var olur ve kendisini bu sayede tanımlar. Ancak ilişki kavramı yetişkin olduktan sonra artık kendi içimden başlayan bir süreç olur. Herkesle ilişkimden önce benim kendimin kendimle kurduğu bir ilişki vardır. Dışarıdaki ile ilgili yakınmam da aslında kendimin kendimle kurduğu ilişkiyi bana yansıtan bir aynadır.
Bir örnek verelim; diyelim ki eşimin ilgisizliğinden ve beni anlamamasından, beni dinlemek istememesinden yakınıyorum. Burada sorunuma içe bakışla yaklaşırsam sormam gereken soru şu olur: Kendimle kurduğum ilişkide ben kendime nerede ilgisiz davranıyorum? Nerelerde kendimi anlamıyorum ve dinlemiyorum ki en yakınımdaki kişi bana bunu aynalıyor?
Bunu daha somut bir şekilde psikolojik ilgi sarmalında görebiliriz. Meşhur bir karikatür vardır. Patronu adama kızar. Adam evde karısına kızar. Kadın çocuklarına kızar. Çocuk da köpeğe kızar. Biz deriz ki; patronu adama kızdığı için aynı davranışı adam karısına yansıtıyor. Bu, patronunun davranışını değiştiremezsek adam değişmeyecek anlamına gelir, oysa içe bakış denklemi tersine çevirmektir. Adam kendisine şöyle söylerse içe bakış denklemini kurmuş olur: Benim kendime olan bir kızgınlığım var ki; patronumdan bana yansıyan bu davranışla karşılaşıyorum. Kendimle kurduğum ilişkide kendime karşı neden bu kadar kızgınım? Böylece adam bu davranış sarmalını da kırmış olur.
İçeriyi değiştirmeye niyetlenmek ve kendimizle yüzleşmek pek kolay olmayabilir, ancak içeriyi bilinçlendirdikçe dışarısı kendiliğinden değişmeye başlar.
Denklemin bu yönü, dışarıyı iç merkezden ve çekirdekten değiştirmeye başlamanın hızlandırılmış bir yoludur.
Bu konu hakkında nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız bireysel psikoterapi hizmetlerimiz hakkında detaylı bilgiye bağlantıdan ulaşabilir, merkezimizden randevu almak için buradan bizlere erişebilirsiniz.