Kendimizi keşfetme yoluna adım attığımızda, anne ve babamızın nasıl insanlar olduklarını anlamak ve bizimle nasıl ilişki kurduklarına bakmak isteriz. Çünkü anne ve babamızın nasıl insanlar oldukları ve bizimle kurdukları ilişki biçimi kendimizle ve dünya ile kurduğumuz ilişki biçiminin ilk kodlarını taşır. İnsan hayat boyu davranış ve seçimleri ile kendisini bir bina gibi inşa etmeye devam eder. Ebeveynlerimizden aldığımız bu ilişki kodları hayat boyu inşa etmeye devam edeceğimiz bu binanın temelini oluşturur.
Kendi Kendinin Ebeveyni Olmak
Bütün türlerde olduğu gibi ruhsal olarak yetişkinlik sürecine hazırlık evresinden -ki bu ergenlik dönemine tekabül eder- sonra, yetişkin olduğumuz andan itibaren, varoluşsal sistem bize çocukken ne yaşamış olursak olalım, ‘’artık sen kendi kendinin ebeveynisin’’ der. Evet, ne kadar sevgi almış olsak/olmasak; ne kadar değerli hissetmiş olsak/olmasak veya ebeveynlerimize duygusal olarak ne kadar bağımlı olsak/olmasak da varoluşsal sistem ‘’ebeveynlerinden ve etrafındaki yetişkinlerden çocukken alamadıklarını şu an kendine verebilecek donanımı sana verdim. Artık kendinden sorumlusun.’’ der. İçinde yaşadığımız doğa, bu tip durumlar için biraz sert ve nettir. Aslında dünyanın bize karşı olan bu davranışı yavrusunu tepeden aşağı iten anne kartalın eminliğinden farklı değildir. ‘’Sende kanat var. Uçacaksın.’’ der.
Çocukluk Yaralarını Neden Çalışıyoruz?
Çocukluk yaralarını çalışırken denge prensibi ile hareket ederiz. Biz ebeveynlerimizin bizimle kurduğu ilişki biçimine ve eksik verdiklerine kızmak, üzülmek veya onları eleştirmek için bakmayız. Burada amaç, neyi eksik bıraktıklarını tespit edebilmektir. Ki bizim de içimizdeki ebeveynin eksik parçalarını tamamlamaya çalışalım. Fakat ebeveynlerimizin bu eksiklerine bakmaya çalışırken onlara kızmamız, eleştirmemiz, üzülmemiz veya suçluluk hissetmemiz bu süreci çalışmanın ortaya çıkarttığı duygusal semptomlardır. Terapistiniz bu duygusal semptomları destekler ancak bunun bir faz olduğunu bilir. Yani biz bu duygularda çok fazla takılmayı istemeyiz. Çünkü varoluşsal sistemin o sorusunu hatırlarız: ‘’Şu an sen kendine nasıl bir ebeveynlik yapıyorsun?’’ Yani onlara kızıyoruz, eleştiriyoruz ama biz kendi kendimize nasıl davranıyoruz? Bunu yaparken bilinçdışımızın şunu hatırlamasını istiyoruz: ‘’Sen o savunmasız çocuk değilsin. Bak bedenin büyüdü, eğitimini tamamladın. Hayatını idame ettirebilecek bir yetişkinsin.’’
Hepimizin içinde küçük bir aile vardır. İçimizde şefkat bekleyen bir çocuk ile anlayışlı, cesur ve şefkat dolu olmasını istediğimiz bir ebeveyn vardır. Zihnimizin bizimle konuştuğu ses, genellikle içimizdeki ebeveynin sesidir. Onu dinleriz, anne ve babamıza bakarak tanımaya çalışırız. Duygularımız da içimizdeki çocuğun yansımasıdır. Örneğin; eleştirel bir iç sesimiz varsa -ki burada içimizde yargılayıcı bir ebeveyn enerjisinden söz edebiliriz. İşte bu ebeveynle içimizde sürekli eleştirilmekten korkan ve kendini güvende hissetmeyen bir çocuk yaratırız bu da kendini huzursuzluk hissi veya anksiyete olarak gösterir. Yani duygularımızın yarattığı engeller ve huzursuzluklarımız içimizdeki ebeveyn ve çocuğun birbiri ile ilişkisinin bir sonucudur. Bir de nispeten şefkatli ve yakın bir ilişki kuran bir ebeveyn hayal edelim. O ebeveyn nasıl bir ebeveyn olurdu? O ebeveyn hayalinizdeki gibi olsaydı içinizdeki çocuk nasıl bir çocuk olurdu?
Kendimizi iyileştirmek için, içimizdeki küçük ailenin birbirleri ile ilişkisini iyice anlamamız ve iyileştirmeye niyetlenmemiz gerekiyor. Bu niyet, hissettiğimiz huzursuzluğun, yalnızlığa tahammülsüzlüğümüzün, kendimizle kurduğumuz ilişkinin, kendimizi tanıyamadığımızı söylememizin ve diğer merak ettiklerimizin cevaplarını üzerine çalıştıkça bize verecektir.
Bu konu hakkında nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız veya uyguladığınız yöntemler işe yaramıyorsa bireysel psikoterapi hizmetlerimiz hakkında detaylı bilgiye bağlantıdan ulaşabilir, merkezimizden randevu almak için buradan bizlere erişebilirsiniz.
Nazlı Kalkan
Psikoterapist / Yazar